Bu ülkede birde “Türk sorunu” var!
Peşin peşin
söyleyeyim, içimde büyüttüğüm uzaklardaki bir umut üzerine bu “barış sürecini” destekliyor ve bu
ülkenin terörden kurtulması için küçük ihtimallerin dahi çok değerli olduğunu
düşünüyorum.
Gel gör ki,
CHP’li milletvekili Güler’in meclis konuşması ne kadar tahrik edici ve
aşağılayıcı ise, BDP’li milletvekili Sakık’ın konuşması da aynı oranda tahrik
edici ve tarih bilmez cühela iddialarından oluşuyordu. Tarihin milattan önce ve
sonrası bütün zamanlarını didik didik ettiğinizde; sahnede bir “Kürt Devletine” rastlayamazsınız.
Evet, tarihin çeşitli zamanlarında Zerdüşt Kürtler, Hristiyan Kürtler,
Ateşperest Kürtler, Yahudi Kürtler ve Müslüman Kürtler gibi geniş inanç
yelpazesinde bu tebayı görebiliriz. Ve fakat, devlet ve medeniyet gibi milleti
millet yapan kavramlara uygun bir ize rastlamamız mümkün değildir. Kürt Kral ve
komutan Selahattin Eyyübi ise, İslam
Medeniyetinin göz kamaştırıcı “ümmet
devletin” lideriydi. Selahattin Eyyübi, bütün İslam coğrafyasında Haçlı
Ordusunu hezimete uğratan ve Kudüs’ün fatihi kumandan olarak mihnetle yad
edilir.
Bugün ki
BDP’nin Selahattin Eyyübi’ye sahip çıkacak ne argümanları, ne ufuk gayeleri,
nede formasyonları yoktur. Büyük kumandanın ne fikri, nede tarihe geçmiş mücadelesinin
gayesiyle ilgili uzaktan-yakından bir bağlantıları söz konusu bile değildir.
Gerek BDP’li
Gülten Kışanak, gerekse Sırrı Sakık’ın konuşmalarına baktığımızda, ortada ciddi
bir “Türk Sorunu” olduğu zehabına
kapılıyoruz. Kana, silaha ve PKK terör örgütüne yaslanmış meclisteki BDP’nin
bugüne kadar siyasal üretim kabızlığı çekmesini ise yadırgamıyorum. İmralı ve
Kandilden bir işaret ve talimat alamadıkları sürece, ellerini nereye
koyacaklarını bilemeyen BDP’li milletvekilleri, elbette özgür iradeleriyle
politika üretip, geliştiremezler. BDP cephesinde bu şaşkınlık ve akıl tutulması
yaşanırken, CHP’de de farklı damar ve kanatlardan gelen açıklamalar, CHP lideri
Kemal Kılıçdaroğlu’nu zor duruma sokmaya devam ediyor. Kılıçdaroğlu, her gün
eli yüreğinde bekliyor.
CHP’nin son
bombası Aydın Milletvekili Osman Aydın’dan geldi. CHP Tunceli milletvekili
Hüseyin Aygün’ün abukluklarını partililerine anlatırken, hiçte yabancısı
olmadığımız “darbe seviciliğini”
veciz cümlelerle deklare etti. CHP\'nin Aydın milletvekili ve Çine
Belediyesi\'nin eski başkanı Osman Aydın Çine Belediye Başkanı ve Partililerle
birlikte önceki gün yaptığı köy ziyaretinde yaptığı konuşmada \"Eskiden ihtilaller olurdu. Arada bir
iktidar değişikliği söz konusu olurdu. Şimdi o ihtilali yapacak olan komutan da
kalmadı. Hepsini tasfiye ettiler. Şimdi öyle bir kurtuluş yok. Tek kurtuluş var
sandık. Sandığa giderken doğru düzgün hareket edeceğiz. Köylerin mülkiyetlerine
el konulup, tüzel kişiliğinin kaldırılmasının mutlaka hesabını sormamız lazım.
Ak Parti\'de Tayyip sopayı kaldırdığında herkes suspus. Orada bir tane düşünce
var, ya kabul edersin ya etmezsin. CHP\'de ise disipline aykırı hareket etmek
kaydı dışında çokseslilik söz konusudur. Tek parti dönemi ve Atatürk\'ün dönemi sürekli
eleştiriliyor. Fakat şimdi tek partiden daha sert bir iktidar var. Hiç kimse
görmüyor\" ifadelerine yer vermişti.
75 milyonluk Türkiye’de, yapılan
açıklamalara baktığımızda “Türkler”
bir azınlık ve dolayısıyla, azınlıkların temel kompleksleri içerisinde yer alan
“varlık mücadelesine” soyunmuş bir
hali söz konusu. Bunu bir ironi olarak söylesekte, bu ülkenin zenginliği
şeklinde değerlendirdiğimiz etnik kökenlerin çıkardığı gürültü, bana boş
tenekenden çıkan ses gibi geliyor. Evet, “Türkçülük”
olmasın ama, bu coğrafya’da “Türk
Milleti” kavramı, bir ulusun kökeni babında algılanmıyor ki… “Türk Milleti” kavramından rahatsız
olanların “Kürtçülük” üzerine
yaptıkları betimleme ve köpürtmelere ne diyeceğiz? Üstelik, bin yıldır “Millet” kavramı ve onun önüne konulan “Türk” kelimesi, İslam literatürüdür.
1885’li yıllarında çıkan İngiliz ve Fransız gazetelerinde, Osmanlı
İmparatorluğu “Türk coğrafyası” şeklinde
yazılıp, tarif ediliyordu. Hala, Avrupa’da yaşayan çeşitli ırklara mensup
Müslümanlara “Türk” denilmesi,
yabancıların bakışının değişmediğinin göstergesidir. Selahattin Eyyübi bir Kürt olmasına rağmen, yabancı tarihçiler O’nu
Türk komutan diye yazmıştır.
Barış sürecinin, PKK terör örgütü ve
siyasal uzantısını neden rahatsız ettiğini merak ediyorum? Aslında bu cevabını
bildiğimiz bir sorudur. Kandan beslenen terör örgütünün siyasal uzantısı, barış
sürecinde bir aktör olmak için yanıp tutuşmaktadır ama, hükümetin pek muhatap
almaya niyeti yoktur.
Eğer kan duracaksa, barış sürecine bir
şans verilmelidir. Ne askeri vesayet ve darbe şakşakçıları, nede terörün devam
etmesinden fayda umanlar, Türkiye’nin aydınlık geleceğini engelleyemezler.
Türkiye’nin aydınlık geleceği ise, terörden ve darbeden ebediyen kurtulmamıza
bağlıdır.
*Cemal İNCESOYLUER