ANASAYFA » yazarlar » DUYGU KARAHANOĞLU
    HÜZÜNLÜ BİR AKŞAMDI
    Hüzünlü Bir Akşamdı
    HÜZÜNLÜ BİR AKŞAMDI

    Her gün yüzlerce can trafik terörüne kurban gidip, aile ocaklarına ateş düşürmektedir. Yürekler yanıyor! Diyecek çok şey var ancak sözün bittiği yer. Kelimeler, boğazda düğümleniyor. Dudaklardan acıyla karışık sözcükler dökülüyor. Gözler fersiz bakıyor, göğe yükselen feryatlar yürek burkuyor. Türkiye Yazarlar Birliği Trabzon Şube Başkanı Haydar Çoruhlu’nun oğlu bir kaç hafta önce trafik kazasında hayatını kaybetti. Yirmi dört yaşındaki genci hayattan koparan şehir magandasından başkası değildi. Şehir magandalarının her geçen gün çoğalması trafik terörünün de artması demektir. Genç mühendis Alper’in umutları, parlak bir geleceği vardı. Alper’de babası gibi makine mühendisliğini seçmişti. Babasıyla birlikte bir çok projeye imza atmıştı. Haydar baba oğlu Alper’i özel yetiştirmişti. Geleceğini oğluna göre planlamıştı. Alper’de vatan görevini başarıyla tamamladı. Babasıyla birlikte imza attıkları projeleri bitirdikten sona izin yapıp dünya evine girecekti. Ancak on dokuz yaşındaki, şehir magandası tüm bunlara izin vermedi. Alper’i ömrünün baharında mesleğinin doruğunda hayattan kopardı. Haydar babanın da dünya başına yıkıldı. Hayatı karardı; güvendiği, geleceği gördüğü dal koptu. Türkiye Yazarlar Birliği Trabzon şubesi üyeleri olarak Haydar babanın, mühendislik ofisine taziye ziyaretine gittik. Çarşamba akşamları yönetim kurulu toplantısı yapılıyordu. Taziye ziyaretini de Çarşamba akşamı yaptık. Haydar babanın yüzü hüzünlü, gözleri buğuluydu. Üzgün, bir o kadar buruk ses tonuyla yazar arkadaşlarını ayakta karşıladı. Ofisine ilk olarak ben ve kardeşim gittik. Bir kez daha sözün bittiği yere gelmiştik. Söylenecek belki de çok şey vardı ancak söylenecek hiçbir şey yoktu. Haydar baba, oğlunun fotoğrafını bize göstererek; “işte burada, her gün bana bakıyor.” Dedikten sonra masanın üzerindeki projeleri imzaladı. Haydar babanın sesi yorgundu. Bir o kadar da bitkindi. Kendini projelere yoğun işe vermeye çalışıyordu. İş ne kadar yoğun olursa, o kadar iyi dedi. Alper’i unutamayacağı kesindi. Nasıl unutsun ki, kanından can verdiği evladıydı. Özenle yetiştirmişti. Gözünden sakındığı Alper’i kendi tabiriyle bir sokak serserisinin hız yapma egosunun kurbanı olmuştu. Yazar arkadaşlar birer ikişer gelmeye başladı. Her biri Haydar babayı teselli edecek cümleler kuruyordu. Yazar arkadaşlar “ilahi takdir” noktasında birleşti. Haydar baba da ,ilahi takdir olduğunu biliyordu. Ancak ateş düştüğü yeri yakıyordu. Hüzünlü bir akşamdı. Çarşamba akşamları yapılan toplantılara benzemiyordu. Bu Çarşamba hüzün dolu Çarşambaydı. Kendini diğer Çarşambalardan ayırıyordu. Yazarların yüzünde acı ve hüznü okumak zor değildi. Her biri akşamın hüznündeydi. Dudaklardan dökülen sözcükler özenle seçiliyordu. Odanın duvarlarını kaplayan sükut birkaç dakika sürüyordu. Hüzünlü Çarşamba akşamının asıl konusu Alper’in ölümü ve trafik terörüydü. Haydar baba oğlu Alper’in geçirdiği trafik kazasını anlattı. On dokuz yaşındaki şehir magandası,yurt dışında çalışan babasının getirdiği son model Mercedes’i kullanıyordu. Şehir magandası trafik kurallarını ihlal etmişti. Kırmızı ışıkta durmayan maganda kavşağa 200 km. hızla giriyor, hızını hiç düşürmeden yola devam ediyor. Alper’in içinde bulunduğu araca yandan o hızla çarpıyor sonuç ortada. Hayatın baharında gencecik Alper toprağa düşüyor. O anda tüm hayat geleceği yok oluyor. Sevenlerinden kopup gidiyor. Ruhun bir kez daha şad olsun. Haydar baba, Sezai Karakoç’un “Ey Sevgili” adlı şiirinden iki mısra söyledi; ‘…Sakin kader deme kaderin üstünde bir kader vardır Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır…’